Fyodor Dostoyevski, Beyaz Geceler
4 Şubat 1947’de Üsküdar Zeynep Kamil Hastanesi'nde doğdu. Babası Mehmet Oruç (1919-1976, Gedikli Subaylığından ayrılma), Annesi Münire Akdeniz Çora (1927-2003, İstanbul Adliyesi Zabıt Katibi). Baba tarafı Selanik-İstanbul, Anne tarafı Manastırlıdır. Sırasıyla, Mecidiyeköy, Beykoz Ahmet Mithat ve Kadırga İlkokullarında okudu. Ortaöğretimini ise Gedikpaşa Ortaokulu ve Vefa Lisesi'nde (1966) tamamladı. İstanbul Üniversitesi’nde 1968 öğrenci hareketleri içinde yer aldı ve Fen Fakültesi Fizik-Matematik bölümünden 1970 yılında mezun oldu. Teorik Fizik Kürsüsünde kürsü başkanı Prof. Dr. Fikret Kortel’in yanında öğrenci asistan (1968) ve asistan oldu (1970).
Gediz Akdeniz, Prof. Dr. Fikret Kortel'in teşvikiyle ve Prof. Dr. Abdus Salam’ın (1979 Nobel Fizik Ödüllü) desteğiyle 1971-1974 yılları arasında Uluslararası Teorik Fizik Merkezi (ICTP), Trieste, İtalya’da doktora çalışmalarında bulundu. Bu dönemde ünlü Türk Fizikçisi Prof. Dr. Asım Orhan Barut’un danışmanlığında yaptığı çalışmaları "Projektif Uzayda Magnetik Mono-Pole" başlıklı tezde topladı ve bu tezi 1976 yılında Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre (Başkan), Prof. Dr. Erdal İnönü ve Prof. Dr. Lütfü Birand jürisi önünde savunarak Fizik Doktoru unvanı aldı. 1977-1980 yılları arasında ICTP-Trieste-İtalya’da Prof. Giuseppe Furlan’ın yanında doktora sonrası çalışmalarda bulundu, kuantum alanlar teorisi üzerine yaptığı bu çalışmalarla İstanbul Üniversitesi Fizik Bölümünde Yardımcı Doçent (1980) oldu ve Fizik Doçenti (1983) unvanını aldı. Atom altı parçacıkları üzerine yaptığı teorik fizik yayınlarıyla da 2547 sayılı yasa gereği ilk önce Trakya Üniversitesinde Profesörlüğe yükseltildi (1988) ve daha sonra da İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Yüksek Enerji ve Plazma Anabilim Dalı’na kurucu başkanı oldu (1989).
İstanbul Üniversitesi Fen, Edebiyat ve Eğitim Fakültelerinde İleri Kuantum Fiziği, Parçacık Fiziği, Çağdaş Fizik Tarihi, Bilim Felsefesi ve Fizik Eğitimi lisans ve lisansüstü dersleri yanı sıra Trakya Üniversitesi’nde (1981-1986), Boğaziçi Üniversitesi’nde (1982-1984) ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nde (1981-1986) yarı-zamanlı çeşitli lisans ve lisansüstü fizik ve matematik dersleri verdi.
Çeşitli dönemlerde CERN (Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi), ICTP (Abdus Salam Uluslararası Teorik Fizik Merkezi ), LSE (Londra Ekonomi Okulu) Science, Center for Philosophy of Natural and Social Science ve Imperial College London’da (Londra) ziyaretçi araştırmacı olarak bulundu.
İstanbul Üniversitesi Fizik Bölümü Başkanlığı (1989-1992, 2001-2007 ve 2012-2014), İstanbul Üniversitesi Seçilmiş Senato üyesi (2011-2014), Yüksek Enerji ve Plazma Fiziği Anabilim Dalı Başkanlığı (1988-2014 ), Türk Fizik Derneği Genel Başkanlığı (1987-1997), Balkan Fizik Birliği Başkanlığı (1989-1997), Türk Fizik Vakfı Yönetim Kurulu Üyeliği (1989-1995), Avrupa Fizik Derneği Konsey Üyeliği (1989-1997), Bilim ve Ütopya Vakfı Kurucu Başkanlığı (1997-1999) ve Balkan ve Rumeli Dernekleri Koordinasyon Başkanlığı (1996-1999) görevlerinde bulundu.
2014 yılında yaş haddinden emekli oldu. Halen Emekli Profesör olarak İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsünde tez danışmanlığı yapmaktadır ve Türkiye Düzensiz Sistemler Çalışma Grubu kurucu başkanlık görevini sürdürmektedir.
Gediz Akdeniz 1985 yılında yaptığı bir çalışmada [1] teorik fizik literatüründe "1956 Feza Gürsey Modeli" [2] olarak bilinen dalga denkleminde kuarkların hapis olma mekanizmasını açıklamada yer alan "instanton" tipi dalga çözümlerini bulmuştur. Ayrıca bu çözümlerin 1956 yılında Fikret Kortel tarafından bulunan çözüm sınıfı[3] içinde de mevcut olduğu göstermiştir. Bu makale yıllar sonra Gürsey Modeli’nin yeniden teorik atom altı fiziği araştırmalarının gündemine girmesini sağlamış ve başta Türk fizikçileri olmak üzere Gürsey Modeli ve onun yeni versiyonları üzerine önemli çalışmalar yapılmış ve halen yapılmaktadır. Gediz Akdeniz bu çalışmasıyla 1985 yılında TÜBİTAK Teşvik Ödülü’nü almıştır.
Akdeniz, son yıllarda Doğrusal Olmayan Bilim (Non-linear Science) yanı sıra fizik felsefesi ve eğitimi üzerine de çalışmalar yapmaktadır. Bu çalışmalar sonucunda "Düzensiz Duyarlı Simülasyon Kuramı"nı geliştirmiştir. Bu kuramıyla "Bilimde Yeni Kimlikler"[4] ve "Karmaşık Ütopyalar ve Yeni Anarşi" [5] üzerine yeni modeller önermiştir.
Parçacık Fiziği, Kozmoloji, Kuantum Alanlar Teorisi, Non-lineer Sistemler ve Soliton Fiziği yanında Fizik Felsefesi, Tarihi ve Eğitimi konularında yayınlanmış çok sayıda uluslararası bilimsel makalesi, ders notları ve kitapları vardır [5] Ayrıca çeşitli dergilerde ve gazetelerde deneme yazıları yayınlanmıştır.
[1] K. Gediz Akdeniz, " Classical Solutions of Gursey’s Conformal –invariant Spinor Model" Lettera al Nuova Cimento, vol. 33, p.40 (1982).
[2] Feza Gürsey, " On a Conform- Invariant Spinor Wave Equation" , Il Nuova Cimento, vol. 3, p.988 (1956).
[3] Fikret Kortel, "On some Solution of Gursey’s Conformal –invariant Spinor Wave Equations" Il Nuova Cimento, vol. 4, p.210 (1956).
[4] K. Gediz Akdeniz, "Post-Fizikçi Manifestosu", İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Dergisi, 3,15., 2007/2, s. 31-39 (2007).
[5] Bu makaleler, ders notları ve kitapları için www.gedizakdeniz.com
Gediz Akdeniz’in ‘Kara Kefali’ romanında Batı çıplak
Edebiyat, hakikatin peşine düşenlerin son sığınağıdır bence!
Hakikat, içinde barındırdığı bütün düzenli, düzensiz ve her an değişken savrulmalarıyla; edebiyatın her türlü ve manalı açılıma müsait kendi delifişek aurası içinde, hem uygun bir zuhur ortamı, hem de huzurlu bir liman bulur.
Edebiyatın açılımları kaotik manalı açılımlardır aslında. Atomları düzensiz hareketlere sahiptir –delifişeklik de bundan zuhur eder zaten– ve yol verdiği (sebep olduğu) duyguların zenginliği ile şaşırtıcılığı da bu yüzden beklenmediktir.
Yazarın sürekli temas içinde olduğu, hatta soluduğu hayat parçacıkları (iç ve dış/ batınî ve harici), metnin özgürlüğü içinde serserileşerek kendi lezzetli karmaşıklıklarını oluştururlar.
Edebiyattaki zuhur etme durumu da budur işte bana göre.
Gediz Akdeniz bir roman yazmış.
Moderniteye (her manada) minnet duymayı sorguluyor!
Kendi tanımıyla bu roman karmaşık ütopya denemesi: “(...) yakın zamanlarda ‘Post-modern Bilim’ çalışmalarına ve bunların metafor kritiklerine merak sarmış bir teorik fizikçinin şizofrenik endişeleridir.”
Kara Kefali adlı romanın kahramanları, İstanbul İnsanı olarak adlandırılan bir erkekle, kara kefali bir balıktır.
“Bu endişelerin, İstanbul İnsanı’nın kara kefaline, kara kefalinin İstanbul İnsanı’na anlattığı masalların karmaşıklığını da yenmeye çalışır. Çünkü onun kuramına göre insanlığı özgürleştireceğini düşündüğü kalkışmanın düzensiz simülasyonları, İstanbul karmaşıklığının kaotik farkındalığında saklıdır,” diyor fizikçi ve yazar Gediz Akdeniz.
Kara Kefali, roman olmayan bir roman bence; Aristo yöntemine (dramatik) göre yazılmadığı gibi, yazarının peşine düştüğü İstanbul karmaşıklığının kaotik farkındalığına da uyan bir metin; kendi şaman- putperest- pagan- heterodoks- Yahudi- Hıristiyan- Müslüman- ateist.. gizemler manzumesinin yanısıra, İstanbul’la iç içe geçmiş Roma, Helen ve Osmanlı duygu dinamiklerine sahip oluşuyla da, bu muhteşem kaosun kültürel zuhurunu kendinde cisimleştiriyor ve biçimlendiriyor.
İstanbul İnsanı için bu kent, araştırmalarına kaynaklık eden önemli ve belki de tek yeryüzü laboratuarı; onun İstanbul sokaklarını arşınlamasında –kendi kendine edindiği misyonda– şu var: “İstanbul karmaşıklığının sırrının peşinde bu sokaklarda heterodoks bir derviş gibi dolaşıp durmasının, adı konulmamış yeni bir meditasyon denemesi olduğu da çıkarılmasın. Bu sokakları son yıllarda düzensiz insan ve insani sistem davranışları için geliştirmeye çalıştığı, gerçeklik ilkesi kaotik farkındalık olan ‘Duyarlı Düzensiz İnsan Dinamikleri’ adını verdiği simülasyon kuramı için adeta bir laboratuar olarak görüyordu. Çünkü bu kuramına göre, insanlığın bu gidişini değiştirebilecek dönüşüm ancak bu kentin sokaklarındakilere benzer karmaşık insani sistemlerde saklı olan kaotik farkındalık simülasyonlarının zuhurlarıyla olabilirdi.”
Hakikatin peşine düşerek onu ele geçirmeye çalışan insanı aslında hakikat ele geçirir!
Çünkü hakikatin (hayatın) o muhteşem kaotik döngüsünün duygusuna kimse ayar çekemez!
Sırrın ele geçirilmesi gerekmez. Aslında imkânsızdır bu.
Sır, duyarlı düzensizliğin dinamiklerinin kavranmasının belirli bir aşamasında neredeyse kendiliğinden zuhur eder.
İstanbul’un masalı içinden gösterir kendini!
Yazar Gediz Akdeniz de bu masala dâhildir. (Kendini dâhil etmiş ve bence çok iyi etmiş.) Bazı hakikatçilere işaretini gönderiyor sadece; devrim, bilim, kültür, duygu.. dinamikleriyle ilgili yepyeni post-modern ele alışlar, kuantum teorileri için yepyeni yaklaşımlar ve yorumlarda bulunuyor; ne yönetme ne de yönlendirme, sadece bir farkındalık yaratma çabası onunki.
Bir tez’in sanatta kullanımı, onu edebiyatta edebileştirme girişimleri her zaman sırıtır, yapay kalır. Kara Kefali’de ise bir bilim insanının bilimsel ve anti değerler manzumesi içinde oluşturduğu fikirleri, bir edebî dil içinde harmanlaması, enerjisinin başka bir midyumda savrulup harcanması değil, tam aksine mevcut edebî yapıların da altüst edilmeleriyle ortaya çıkan değerli bir edebî biçimlendirme olmuş bence.
Bu aynı zamanda romanın modernitesine (Batılılaştırılmış ve egemenleştirilmiş) karşı koyan bir romançözüm denemesi.
Gediz Akdeniz’in Kara Kefali’ni okuduktan sonra insan kendini düzenli hareket ile düzensiz hareket arasına sıkışmış hissediyor.
Düzenli olanın böldüğü bir zihin ile düzensizliğin toparladığı bir zihin sözkonusu sanki.
Yazılmış tüm metinler, yepyeni bir yapısöküm (dekonstrüksiyon) anlayışıyla yeniden okunmalı ve yeniden değerlendirilmeli; Batı’nın modernitesinin ve modern iktidarın tezgâhını (tuzaklarını) gizlisiyle saklısıyla çözebilecek devrim yolu, Gediz Akdeniz’in kaosundaki zuhura yaklaşmaktan geçiyor! Karaya vurmuş kefale dönüşebilmekten geçiyor! İşte böyle bir karmaşık ütopyaya sahip Kara Kefali.
Roman mı desem, metin mi desem bilmiyorum ama müthiş bir kitap bence Kara Kefali.
Hakikatçilere şiddetle tavsiye olunur.
Ama bu kitapta Batı uygarlığı çıplak, bunu da baştan bilin. ***
4 Şubat 1947’de İstanbul (Üsküdar) da doğdum. Babam Mehmet Oruç (Ö. 1976), Denizaltı Gediklisi iken ordudan ayrıldı. Annem Münire Çora (Ö.2003), İstanbul Adliyesi Zabıt kâtipliğinden emekli oldu. Baba tarafım Selanik-Samatya, anne tarafım Manastırlıdır. Annem ve babam ben iki yaşındayken ayrıldılar. O yüzden midir kardeşim olmadı?
İlkokul eğitimime Mecidiyeköy’de başladım. Beykoz Ahmet Mithat Efendi’de sürdürdüm, Kadırga İlkokul’unda tamamladım. Ortaokulum Gedikpaşa, lisem Vefa. Sonra da İstanbul Üniversitesi. Anlayacağınız yaşamım tarihi yarımada da Şehzadebaşı, Kadırga ve Sultanahmet üçgenin de geçti.
Lisedeki hocalarımız bizlerin hep İTÜ’de okuyup mühendis olmamızı isterdi. Ben ise İstanbul Üniversitesi’nde seçimle değil rastlantıyla fizik okumaya başladım. Bu benim yaşamımın en güzel rastlantılarından biri oldu. 1968 Haziran İstanbul üniversitesi öğrenci hareketleri içinde olmam yaşamımın şanslı bir deneyimi sayarım. Ben bu olayın İstanbul Üniversitesi’nin o yıllardaki var olma ayaklanması olarak görmede de ısrarlıyım. Umarım İstanbul Üniversitesi bir gün bu vefa borcunu öder onlara.
Fizikçi olmaya yatkınlığımı ilk Türk teorik fizikçilerden ve W. Heisenberg ile çalışmaları olan Hocam Prof. Fikret Kortel keşfetmiştir. Bana “Devrimi başkalarına bırak sen fizikçi ol.” demiştir ve beni yanına asistan olarak almıştır. Beni Abdus Salam’a tavsiye etti. Abdus Salam ICTP-İtalya, Uluslararası Teorik Fizik Merkezinde Prof. Asım Barut yanında doktora çalışmalarına başladım. Hipppiliğe merak sarmamam rağmen 1976 yılında doktoramı tamamladım.
İtalya’da ve CERN’de (İsviçre) doktora sonrası çalışmalarda bulundum. 1988 yılında Teorik Fizik Profesörü oldum. 1988 sonrası Türk Fizik Derneği Başkanı (1987-1997), Balkan Fizik Birliği Başkanı (1989-1997) olarak dernekçilik yaptım. Devlet kurumlarına ve bilim iktidar mekanizmalarına karşı bağımsız duruşumdan dolayı başıma gelmedik kalmadı.
Tabi bu ara idari görevlerde aldım. Yüksek Enerji ve Plazma Fiziği Anabilim Dalı Başkanlığı (1987-2014) görevlerinde İstanbul Üniversitesi Seçilmiş Senato üyeliği (2011-2014), İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümü Başkanlığı (1988-1991, 2001-2007, 2011-2013) ve bulundum. Bu ara başta Kuantum Fiziği ve Parçacık Fiziği olmak üzere hemen hemen fiziğin her konusunda dersler verdim. Ayrıca Çağdaş Fizik Tarihi, Bilim Felsefesi de dersleri verdim.
Abdus Salam ICTP Associate Üyeliği (1980), TÜBİTAK Bilim Teşvik (1985), Uluslar arası İnsanlık Birliği Altın Karakter (1998), Balkan Fizik Birliği Onur Üyeliği (1998) ödüllerini almıştır
Casanova’dan esinlenerek 1997 yılında Prag’da gezi yazıları yazmaya karar verdim. Bunları Git-Leman dergisinde yayınladım. Ağaçkakan, Özgür Hayat, Afutbol’de, Davetsiz Misafir dergisinde kaos ve simülasyon felsefesiyle ilgili ilk bilim felsefesi denemelerine başladım. Daha sonra “Düzensiz Duyarlı İnsan Davranışları (Kaotik Farkındalık)” simülasyon kuramımla ilgili çeşitli dergi ve editörel kitaplarda makaleler yayınlamaya başladım. Bu düşüncelerimin hikayeleşmiş versiyonlarını “7 Hariç” kitabımda (Everest yayınları, 2007) yayınladım . Tayfun Gönül ile bu kuramım üzerine söyleşi yaptık. Daha sonra bunu kitaplaştırdık (Düzenden Kaosa ZUHUR, Kaos yayınları, 2008). Postmodern olarak adlandırılan ilk romanımı yayınladım (Kara Kefali, Everest Yayınları, 2011).
Yeşil siyasi, çevreci protest hareketler içinde yer aldım. 2000 yılında bağımsız bilim ve felsefe topluluğunu olan Düzensiz Sistemler Çalışma grubunu başlattım. Bu topluluk ilk sempozyumunu 2001 yılında Karaburun’da yaptı. Daha sonra topluluk temel bilimler üzerine olan buluşmaları Karaburun’da bırakarak felsefe üzerine olanlarını Yalıkavak’a (2008) ve daha sonra edebiyat ve sanat üzerine olanlarını Teos-Seferihisar’a (2012).’a buluşmalarına kaydırdı. Halen bu etkinlikler her yıl sürmektedir. 2007’den bu yana Gümüşlük Akademisi-Bodrum’da “Kaos’dan Kozmos’a” atölye çalışmasının koordinatörlüğünü yapmaktayım.
04 Şubat 2014’de yaş nedeniyle İstanbul Üniversitesi’nden emekliye ayrıldım. Aynı tarihte yeri yurdu olmayan, elemanı tek benim olduğum sanal adresli “Düzensiz Sistemler Enstitüsü” kurdum. Halen yukarıdaki çalışma grubu etkinliklerinde yer alıyorum, sunumlar yapıyorum, seminerler veriyorum. Özellikle protest hareketlerden insan davranışlarına kadar “Kaotik Farkındalık” kuramımın denemelerine devam ediyorum. Biraz da içinde kendiminin olduğu romanlar yazmaya çalışıyorum. Parçası olduğum İstanbul’un karmaşıklığı bana “çek git aramızdan artık “ demedikçe yaşamımı İstanbul’da sürdürmek niyetindeyim.
Yağız Alp Tangün
Gediz Akdeniz’in Kaos Yayınlarından çıkan ‘Elde Var Sıfır’ romanı, mahşerî bir kargaşayla özdeşleştirilen ‘kaos’ kavramının kültürel belleğini bilim dünyası üzerinden okuma çabası olarak dikkat çekiyor. Modern kültür egemenliğini evrenselliğe, kesinliğe, ölçülebilir olana dayandırmış ve karşısına da yaşamın tamamında bulunan kaosu, belirsizliği, şansı ve sürprizi konuşlandırmıştı. Modern bilimin kesin iddialarındaki genel geçerlik kaynağı ise 1960’lı yıllarda Edward Lorenz’in ‘kaos teorisi’ne ilişkin bulduğu kelebek etkisiyle çürümeye yüz tutmuş, modern bilimin korktuğu ‘siyah kuğu’ zuhur etmişti. Romandaki teorik fizik profesörü Fikret’in de dediği gibi: “Artık kimse kaosu çirkinlikle, bilinmezlikle, sapkınlık ve kargaşayla özdeşleştiremezdi. Kaos karmaşıklığın, düzensizliğin içindeki düzendi.”
Bilim kültürü eleştirisi
Bu roman ‘düzenli’ St. Petersburg’un saraylarında, köprülerinde, müzelerinde iz sürüp hatırından ‘kaotik’ İstanbul’u eksik etmeyen, bir bakıma Fikret’in kendini de katarak yaptığı bir ortodoks bilim kültürü eleştirisidir. Onun St. Petersburg’a gitme sebebi, doğrusal olmayan matematiksel denklemler üzerine çalışmalarıyla ünlü, matematikçi ve fizikçi Lyapunov anısına düzenlenen ‘Kaos Teorisi ve Karmaşıklı Bilimi’ çalışmalarıyla ilgili bir konferanstır.
Lyapunov’un hayatı ve çalışmalarına dair bu konferansta anlatılmayan bazı gerçekler, Fikret’in dikkatini çeker. Çünkü Fikret de modern bilim ile çatışan yeni bilim anlayışının tarihinin yazılmasını önemsemektedir. Tarihin yazılması sadece bilim tarihinin sorunu değildir Fikret’e göre. Tüm evrenin zuhur edişine ilişkin “bilimsel” teorilerin de alttan alta bir yaradılış ve kıyamet miti üzerine kurulu olduğunu ve bu kuşatmanın bilim-din ittifakıyla gerçekleştiğini düşünür. Fikret’in evrenin oluşuna ilişkin teorisinde Anadolu tasavvuf düşüncesine yakınsayan “başlangıcı ve sonu Hiç olan zuhurlar” belki de Tevfik Fikret’in ‘Tarih-i Kadim’ şiirinde geçen ‘her şeyin iptidası ahiri Hiç’ dizesiyle nihilist düşünce ekseninde birlikte okunabilir. Tevfik Fikret, şiirindeki nihilist vurgular sebebiyle dönemin milliyetçi ve islâmcı edebiyatçıları tarafından sert biçimde eleştirilmişti. Fikret’in“Kaotik Farkındalık Kuramı” adını verdiği teorisi, ‘Non-Linear Science’ (Doğrusal Olmayan Bilim) dünyası için -Bogdanov kardeşlerin evren hakkındaki düşünceleri gibi- bir ‘siyah kuğu’dur. Hatta akademik yapının ve bilim dünyasının temellerine yapılan bombalı bir saldırı niteliğindedir.
Romanda gerçek ve kurgunun birbirine dolandığı yer değiştirmelerle anlatıcı, Fikret, Polyakov ve Lyapunov arasındaki karmaşık gelgitler akademik yapı içine sinmiş egemen bilim/bilgi anlayışını ifşa ediyor. Evrenin sırrını çözmeye pek de niyeti olmayan Fikret’in mırıldanışı dinlenesi: “Biz insanlar da bize sormadan dönen yer yüzeyinden kopmamak için tuhaf davranışlarla yaşamanın yolunu bulmaya çalışmıyor muyuz?”
‘Elde Var Sıfır’, edebiyatımıza düşülmüş kaos teorisi ve alternatif bir bilim tarihi notudur. Fikret’in elinde sıkıca tuttuğu nihilist argümanı patlatmak için uygun zamanı beklemesi, henüz tamamlanmamış bir çarpma işlemidir: Elde var bir.
Değerli Gediz Hocam,
Karadağda idim. Bana hediye ettiğiniz kitabı (ELDE VAR SIFIR) okuyorum. Gezi notları, felsefe, bilim ve portreler ne güzel harmanlanıp bizlere aktarılmış. Kutlarım.
St. Petersburg'a gidenler için önemli bir kaynakça.
Derin gezgin sevgisi ile,
O. KURAL
Gediz Akdeniz'in Elde Var Sıfır romanını okumaya başlar başlamaz, daha ilk sayfadan seyahate çıkmış hissine kapılıyorum.
İçimde ''yoldayım hiç bir yerdeyim, yoldayım... '' diyen bir ses var. (bunu bir fotoğraf sergisinde okumuştum, sanırım.)
Metro, istasyonlar ve Moyka Nehri, Nevski Prospect Bulvarı özellikle çok merakımı çekiyor. ''Beyaz Geceleri'' n birinci gece bölümü hakkında, okumaya başlayan Fikret’ in duygularına tercüman olmuş gibi düşündüğümü, Beyaz Geceleri okumadığımı fark ediyorum. Andrey Platonov'un Mutlu Moskova romanını sürekli düşünüyorum. Romanın adını sürekli aklımda tutarak, ne hatırladığımı da bilmeden Elde Var Sıfır' ı okumaya devam ediyorum.
Matematik ve fizik bilgim çok kıt olduğundan, bazı bölümleri anlıyormuş gibi yaparak okuyorum. 128. ve 129. sayfalarda sarsılıyorum.
Fikret; kendini ince ince soymaya çalışan incelikli, insanı yormayan acıtmayan, okuyanı hayal dünyasında yaşatan bir karakter.
Romana sığınıyorum, değişik bir dünyanın içinde geziniyorum, şimdiden kopuyorum...
Nastenka Fikret' e daha çok roman yazdıracak diye düşünürken, romanın sonu benim için tam bir şok oluyor...
Bu sona bir postmodern roman sonu demeliyim belki de...
Elde Var Sıfır' a bir tek Beyaz Geceler bu kadar yakışabilirdi.
Fikret'in kişisel kıyameti çok zarif anlatılıyor. Kitabın enerjisi, kendiliğindenliği, atmosferi büyülüydü sanki...
Düzensizlik, metin, hayat, edebiyat, roman hepsi karmakarışık bir biçimde bu büyüyü üretiyorlardı.
Kaos bir romana dönüşmüştü, anlayıp anlamamak önemsizleşiyordu...
Travmalara yenilmemek, hayata hiç aldırmamak, Romanlara karışmak gerekiyor belki de…
Kaostan en çok ve en güzel yararlanan romanlar oluyor galiba.
Dostoyevskiyen bir roman olmuş demeliyim sonunu düşünerek
Fikret kendinin ötekisiyle çatışmayan, ötekisiyle uzlaşmış bir karakter olmuş, arafta değil sanki…
Rengin Özesmi
Türk Fizik Derneği Uluslararası Özel Onur Ödülü, 2020 Türk Fizik Derneği 36. Uluslararası Fizik Kongresi, Bodrum, Türkiye
"IOAN URSU Onur Madalyası" Balkan Fizik Birliği, Sofya, 2018
"Honour Member" Balkan Physical Union (BPU), 1998
"Golden Charter of Humanism" International League of Humanists, USA- Basna-Herzogovina 1998
"State Junior Prize" Turkish Scientific and Technical Research Council (TÜBİTAK), Turkey 1985
"Associate Member" International Center for Theoretical Physics (ICTP), Italy 1980
Kaos Yayınları ( 2023 )
Beyaz Baykuş - Destek Yayınları ( 2023 )
Neziher Yayınları ( 2019 )
Neziher Yayınları ( 2018 )
Kaos Yayınları ( 2015 )
Kaos Yayınları ( 2008 )
Everest Yayınları ( 2008 )
Everest Yayınları ( 2007 )